10 Mart 2011 Perşembe

Av Mevsimi


Yazar-Yönetmen: Yavuz Turgul
Oyuncular: Şener Şen, Cem Yılmaz, Çetin Tekindor, Okan Yalabık, Melisa Sözen
Tür: Polisiye|Gizem|Dram
Yapım yılı: 2010
Ülke: Türkiye

Yavuz Tanyeli'nin bir resminden ve Shakespeare'in "Cinayet, yerin bütün toprağı ile örtülse yine kendini belli eder." sözünden ilham alarak öyküyü oluşturan Yavuz Turgul, ilk kez polisiye türe el atarak filmografisinde hayli farklı bir yerde duran Av Mevsimi'ne imza atmış. Hevesle bekliyordum bu filmi. Turgul'a olan hayranlığım onun ve Şener Şen'in filmlerine duyduğum özlemle birleşince, Av Mevsimi'nin vizyona girmesinden birkaç gün sonra koşarak gittim sinemaya -ki uzun yıllardır sinemada Türk filmi izlememiş birisi olarak, bu tuhaf döngüyü Av Mevsimi'yle kırmış olmam çok şık oldu. Kızılırmak'ın devasa salonunda gece seansında bizden başka tek bir kişinin bile olmaması ve film boyunca dilediğimiz gibi konuşup yayılabilmiş olmanın da etkisi olmuş olabilir bu 'şıklık'ta tabii. Daha fazla gevelemeden incelemeye geçeceğim, ama ondan önce sabırsız okuyucu için filmle ilgili görüşlerimi birkaç cümlede özetleyivereyim: Av Mevsimi hikayesinde çok fazla kusura ve boşluğa sahip, pek polisiye olmayan ama türün formüllerini kullanmaktan geri durmayan, zayıf senaryolu bir film. Belki beklentilerim çok yüksek olduğundan, ciddi ciddi hayalkırıklığına uğradım bu açıdan. Ancak görüntü yönetimi, usta oyuncu kadrosu ve nasıl desem, filmin genel havası o kadar şahane ki, uzun sayılabilecek iki buçuk saatlik süresine rağmen su gibi akıp gidiyor, seyirciye de çok hoş zaman geçirtiyor. Son dönemki Türk sineması örneklerinin çoğuyla karşılaştırıldığında (New York'ta Beş Minare ile örnegin) bir başyapıt niteliğinde. Kıssadan hisse: beklentilerinizi biraz düşürün. Yavuz Turgul'un bilmem kaç yıl sonra çektiği ilk filmi görmeye gittiğinizi unutur, Av Mevsimi'ne de bir polisiye olarak bakmamayı başarırsanız, filmden keyif alabilirsiniz.

Avcı (Şener Şen), Deli (Cem Yılmaz) ve Çömez (Okan Yalabık) lakaplı üç dedektifin üzerinde çalıştıkları cinayet soruşturması ile özel hayatlarındaki sorunlar hakkında Av Mevsimi. Polisiye ve dram türlerine dahil edilebilir film, dolayısıyla etraftan duyduğum şikayetlerin aksine aksiyon sahnelerinin azlığı bana hiç dokunmadı, yine pek çok kişinin aksine bir an bile sıkılmadım. Zaten aksiyonun dibine vurmak, Av Mevsimi'nin ruhuna da pek uymazdı gibime geliyor, daha çok karakterlerle ilgili, karakterler üzerine bir film çünkü.

Oyunculuklara bakacak olursak performansların tamamı iyi sayılabilir, ama filmin en büyük yıldızı Cem Yılmaz bana kalırsa. Çetin Tekindor da bir hayli üst düzey bir oyunculuk sergiliyor. Fakat Avcı rolü, Şener Şen gibi bir oyuncuya küçük kaçmış. Performansı gayet iyi, hatta çok iyi (ölen kişileri tek tek sayarken malum isimdeki duraklaması çok dokundu bana mesela), ancak bu karakterin el verdiği ölçüde iyi, Avcı karakteri de fazla dar, sınırlı, hemen herkesin altından kalkabileceği repliklere sahip bir karakter. Çok inanılır bir karakter de değil üstelik; Avcı lakaplı bir polisin bu kadar hassas, nazik ve müşfik kalabilmiş olması, hele hele bu coğrafyada, çok akla yatkın görünmüyor. Nitekim film boyunca pek bir avcılığı da görünmüyor.

Cem Yılmaz'ın karakteriyse son derece inandırıcı, bir yanıyla insanı deli eden, hatta midesini kaldıran, ama gerçekliğini de bir saniye olsun yitirmeyen bir karakter. Karanlık ve -lakabından da anlaşılacağı gibi- deli bir "antikahraman". Üstelik oyuncu, alışageldiğimizin aksine komediyle uzaktan yakından alakası olmayan, unutulmaz bir performansa imza atıyor Deli karakterini canlandırırken. Kendini bir oyuncu olarak baştan aşağı ispatladığı film budur belki de.



Hikayede beni tatmin etmeyen, kusurlu bulduğum noktalara geldi sıra. Bundan sonrası fena halde spoiler içerecek yazının, filmi görmeyenler bu paragrafları atlamak isteyebilirler. Kızın eli niye kesik/kopuk, kara kara düşünmeme rağmen, bulamadım. Yani, cesedi göle atılmış da, el kendi kendine kopup karaya mı çıkmış? Bu imkansız olduğuna göre el kesilmiş, ama neden, hangi amaçla? Üstelik Battal'ın av evinin dibinde çıkıyor bu el, nasıl bu kadar dikkatsiz olabilir bu kadar iyi olduğu söylenen avcılar? Hem Battal'ı hem de bizim Avcı'yı kast ediyorum burada; Battal nasıl evinin dibine kızın elini koparıp atabilir, Avcı da nasıl Battal'ın evinin elin bulunduğu yerin çok yakınlarında olduğunu fark etmez? Bu beni çok rahatsız eden bir delik oldu öyküde, yahut belki delik değil de benim akıl edemediğim bir açıklaması var, elin hikayesini çözen varsa yorum bıraksın lütfen. Niçin kızı parçalara ayırıp, bir parçasını evinin hemen yanındaki ormana atıveriyor Battal?

Sonra Pamuk'la evlenmesi örneğin, buna sahiden de gerek var mıydı? Anladığım kadarıyla sadece ve sadece Pamuk'un yaşını nüfus cüzdanında büyüterek kızı reşit göstermesini haklı gösterebilmek için evlenmiş onunla, yıllardır evli olduğu ve hâlâ sevdiği karısından boşanıp. Böyle bir şeyin onun konumundaki bir adamın çevresinde ne büyük sansasyon yaratmış olabileceğine de hiç girmeyeyim. Ama tek neden kızın legal yollardan böbrek bağışı yapabilmesi için yaşını büyütmekse... Yani sadece evlenmek isteyenlerin yaşları büyütülür diye bir şey mi var, madem yaşını büyütmek bu kadar kolay, önce kızı ikna edip sonra böbrek nakli için büyütülsün yaşı. Neye hizmet etti, edecekti o evlilik? Pamuk konak mıdır villa mıdır o hayvani şatomsu eve gelsin ve Battal'ın elinde kızı ikna edebilecek zaman ve yakınlık kozları olsun diyeyse (ki öyle açıklanmadı filmde, ama neyse), gerçekten kızı evlat edinmesi mesela, çok daha mantıklı olabilirdi evlenmesinden. Üstelik babası kızın vücudunu, hayatını, geleceğini, her şeyini dedesi yaşındaki adama hiç düşünmeden, hatta minnet duyarak satıyor da, bir böbreğini mi vermeyecek? Baştan sahte bir evlilik düzenlemek yerine babaya gidilse çok daha mantıklı olmaz mıymış? Her şeyi geçtim, ille de Pamuk'un böbreği mi olacak, bunun için rızasız bir kızcağızın iç organını çalıp, arada da kazara onu öldürmeye kadar nasıl varabilir işler, çok mantıksız geldi bana bu. Tıpkı Battal'ın tüm şirketlerindeki çalışanlardan kan ve doku örneği alması (ve herkesin de kuzu kuzu kanını vermesi, birinin bile bunun ne için olduğunu sormaması veya izin vermemezlik etmemesi) gibi. Tıpkı immün sistemi çökmüş kızın her türlü hastalıktan doktorun ağzındaki küçük bir maske ve yatağının etrafındaki beyaz tül perdeler (!) sayesinde korunması gibi. Yani tıbbi konulardan pek anladığım söylenemez, ama filmin bu yanları, tıpla ilgisi olmayan birine bile inanılmaz baştan savma görünüyordu, bunu ben bile fark edebiliyorum. Ve de tüm olayın, cinayetin gelip dayandırıldığı nokta: cebinde parası olan birinin, hele hele bu ülkede çok ama çok rahat uyumlu böbrek bulabileceğini ve o böbreği satın alabileceğini de biliyorum.

Bir de cinayet masası bu kadar mı acemi olur? Kesik elin dibinde Battal'ın evinin olduğunun farkına varmıyorlar, kurbanın ismine ve nüfus kayıtlarına ulaştıktan sonra bile anne-babasının evinin adresine ya da kızın evli olduğu bilgisine erişemiyorlar, sadece felsefî süsü verilmiş ama içi boş, sığ laflar ediyorlar aralarında bol bol (bakış açısı, aralık falan filan). Namı alıp yürümüş Avcı lakaplı dedektifin tek bir avcılığını bile göremiyoruz -yirmi metre uzaktan itfaiye kırmızısı arabayı tespit etmek ya da cinayet mahalindeki bot izini fark etmek ya da bilgisayar ekranında kurbanın adının ve koskoca puntolarla al al yanıp sönen "uyumlu" kelimesinin yazılı olduğu dosyayı görmek sayılmazsa tabii. Her şüpheliden bileklerini göstermesini istemesini ise saymak bile istemiyorum, bir kere en az beş gün geçmiş tırmıklanma hadisesinin üzerinden, gayet de yok olmuş olabilir o izler. Üstelik niye bu kadar eminiz bilekte olduğuna? Kızın tırnakları arasından yumuşak bir deri çıktı diyelim, yumuşak deri sadece bilek içinde olmaz ki.. Çok zorlama görünüyordu, çok. Özellikle bir sahnede Battal'ın Avcı'ya "Beni akıl oyunlarıyla kandırmaya çalışıyorsun," benzeri bir laf etmesi, çok battı bana. Çünkü ortada akıl oyunu falan yoktu, kelime oyunu bile yoktu. Hiçbir şey yoktu.

Zaten cinayet masası olsa da olmasa da, bu cinayet çözülecekti herhalde. İşte bu, hiçbir polisiyede görmediğim bir şey. Yani katili tahmin edebilir okuyucu/izleyici tamam, her şey kör göze parmak gelebilir, kurgu kötü olabilir, cinayet hikayesi sağlam olmayabilir, olay örgüsü zayıf kalabilir.... Ama ne olursa olsun, olayı dedektif çözer. Ne olursa olsun birkaç zekice gözlemde bulunur, bir şeyler yapar ve her şeyi aydınlatan kişi, hikayenin kahramanı olur her zaman. Oysa Av Mevsimi'nde her şey o kadar tesadüf eseri ve kendi kendine gelişti ki... Yapacak bir şey bulamayınca kızın ailesinin evine gidip "Hadi, aklınıza ne gelirse söyleyin," dediler. Annenin laf arasında kızın kanının alındığından bahsedilmesi hızır acar dedektiflerimizi Ceylan'ın doktoruna, o ziyaret de eski doktora götürdü. Bu eski doktor da zaten elinde silah, kapısı açık, bilgisayarında her türlü bilgi hazır, bekliyordu. Her şeyi bu doktor göstermiş oldu bizimkilere. (Kendi beynini dağıtacak kadar vicdanlı bir adam nasıl çocuk yaşta bir kızın rızası olmadan böbreğini çaldı, sonra da onu öldürmeye yataklık etti, o başka bir konu.) Avcı'nın aslında çok etkileyici olması gereken ormandaki yüzleşme sahnesinde Battal'a söyledikleri, ortalama izleyicinin uzun zaman önce tahmin ettiği (ama mantık hatalarından dolayı kabullenmek istemediği) gerçeklerdi. Ki bize Avcı'nın zekasından ve müthiş perspektifinden çok, acımasızlığını gösterdi o sözler bana kalırsa. Battal'ı intihar etmeye ikna ederken, avına pek de merhamet duyuyor gibi değildi.

Son olarak da şu herkesin dilindeki sürpriz öğesinden bahsetmek istiyorum. Ben "İlle de sonunda bir sürpriz olmalı, bizi şaşırtmalıydı," diyenlerden değilim, her ne kadar polisiye türünün formülü cinayetlerin çözümünün, olayların açılımının her şeyin sonunda seyirciyi şaşırtarak ve karmaşık kurguyla hayran bırakarak olması üzerine kuruluysa da, bir şekilde katil filmin başında açık edilerek de kotarılabilirdi film bana kalırsa. Her şeyi görür, anlardık ama Avcı da bizimle birlikte anlardı ve bundan sonrası, Avcı'nın olayı kanıtlamaya, avını kıstırmaya çalışmasıyla geçerdi. Oysa öyle olmadı, biz başlarda (hatta spesifik olmak gerekirse, Ceylan'ın göründüğü ilk sahnede) katili de, nedenini de anladık ama bunun keyfini süremedik, çünkü üstte bahsettiğim kusurları, hikayedeki eksik noktaları göz ardı etmek mümkün değildi. Bir de hikayemizin kahramanları olan dedektiflerin seyirciden daha aptal olması gerçeği var (oysa tam tersinin olması gerekiyor). Avcı'nın güvenlik kamerasından Deli'nin şu açı hareketini yaparak öldüğü anı izlemesi ve "Bak, bu benim hareketim, bize bir şey söylemeye çalışıyor," dediği yer insana çığlık attıracak bir yavaşlık gösterisiydi dedektiflerimizin dedektiflikleri açısından mesela -ki Avcı bunun üzerine bile bir şey anlamadı, sadece yapacak bir şey bulamadığı için gitti kızın ailesine. Film boyunca tekrarlanan lafın içi dolmadı, Avcı farklı bir bakış açısından baktığı için cinayeti çözmüş olmadı. Kendi kendine çözüldü bu cinayet.

Spoiler bitti, yazının devamı güvenli ;)



İktidar, merhamet ve sadakat kavramları, hemen her Turgul filminde olduğu gibi başarılı bir şekilde işleniyor ve sonunda "Asıl iktidar, sahip olduğu kudreti vicdanıyla birlikte kullanılabilendedir" gibi bir anlam çıkıyor (her ne kadar bana inandırıcılıktan uzak gelen bir bağlamda oluşmuş olsa da bu mesaj, etkileyici bulmadım diyemem). Her zamanki geçmiş ve şimdinin değerlerinin karşılaştırıldığı tipik Turgul izleğinden farklı ve bu nedenle taze, genel hatlarına bakıldığında da seyircinin dikkatine hakim olmakta başarılı, ama son tahlilde vadettiklerini sunabilmekte başarısız bir film Av Mevsimi.

Dikkatli izleyiciyi tatmin etmeyecek bir hikaye var ortada; gizem yaratma konusunda çuvallayan, hikayeyi derinleştiremeyen bir film, fakat ana hatlarına bakıldığında dramatik yapısı son derece sağlam, buna nefis bir kadro ve olağanüstü bir görsellik de eklenince, güzel bir film çıkmış ortaya. Öyle başarılı bir atmosfer yaratmış ki görüntü yönetmeni, seyirci iki buçuk saat boyunca bir an bile çıkamıyor, çıkmak da istemiyor o dünyadan. Filmin işçiliğine de denilebilecek hiçbir şey yok, belli ki ekibini büyük özenle seçiyor ve en ufak detaya da emek harcıyor usta sinemacı. Senaryonun zayıf, kendini erkenden açık eden ve mantıksızlıklarla dolu polisiye kısmını görmezden gelmeyi başarabilirseniz, güçlü oyuncuları ve nefis atmosferiyle Av Mevsimi, iyi bir seyirlik.

Bir de, görece önemsiz bir sahnede Cevat Çapan mı göründü birkaç saniyeliğine, bana mı öyle geldi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder